Bir
program vesilesiyle Ankara’ya gelen Vehbi Vakkasoğlu’yla
konuşmasından
önce kısa bir sohbet yapma fırsatım oldu. Maraşlı olduğunu
bildiğimden
ve iki buçuk yılım Maraş’ta geçtiğinden
ordan konu açtım. Kahramanmaraş edebiyatçılarıyla şairleriyle
meşhurdur
bilirsiniz. Bu ilham nerden geliyor diye sordum. Ben Karadenizliyim ya hani
bana en güzel kendi memleketim geliyor maraşı çok
beğenmezdim
fizikî olarak. İnsanlar buranın neresinden
etkilenip de şiir yazmışlar
diye düşünürdüm
hep. Bu sorunun üzerine hocamız şöyle
açıkladı: Maraş birçok bölgenin ortasında bulunuyor hatta
hep karıştırılır
hangi bölgede diye. Farklı bir iklimi vardır bu insanları etkiliyor tabi. Birde
manevi atmosferi var iki sahabînin kabri orda. Ukkaşe r.a.
ve Malik b. Ecder bu da etkili tabi”
Ben de
maraş’a
gidiyor musunuz hocam diye sordum. Benim için sekiz ay önce Maraş bitti
dedi. Gözleri doldu çünkü sekiz ay önce annesi vefat etmiş. Ondan
sonra gidemedim oraya. Bugün bile elim telefona gidiyor annemi aramak istiyorum
ama yok dedi. İnsan kaybettikten sonra çook pişmanlıklar
yaşıyor, eğer
anneniz hayattaysa onu sık sık ziyaret edin dedi.
Ve ben
bir kez daha anladım ki bir insan kaç yaşında
olursa olsun annesini kaybettiğinde derinden
etkileniyor. Eşi, çocukları hatta torunları olsa bile onun
eksikliğini hep
gönlünde hissediyor. Tabi bu konuşma
benim gibi “anne düşkünü” birini çok etkiledi. Ben
de okurken de çalışırken de ne yapar eder annemi,
ailemi görmeye giderdim. Bazı hocalarım derdi hala alışamadın
Zeliha diye. 14 yaşından beri gurbetteyim ama alışamadım
ya da alışmış olsam
da o özlem hiçbir zaman dinmiyor.
Ana başta tac imiş
Her derde ilaç imiş
Bir evlat pîr olsa da
Anaya muhtaç imiş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder